GENC TURK (Ziyaretçi)
| | Size biraz Ankara dedikodusu aktarayım bugün. Dedikodular CHP'ye yakın yerlerden kaynak buluyor.
Dedikodulara göre Ankara'da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda yine bir faaliyet varmış.
Daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi'ne açtığı kapatma davasıyla gündeme gelen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın eline çok önemli bir belge geçmiş.
Belgenin içeriğiyle ilgili pek fazla bilgi yok.
Ancak yurtdışı kaynaklı bir belgeymiş bu.
Ve bu belgede iktidar partisinin finansmanı ile ilgili olarak Siyasi Partiler Yasası'na aykırı bir durum görünüyormuş.
Eğer bu belge gerçekse, Adalet ve Kalkınma Partisi büyük sıkıntıya girecekmiş.
Şimdi Abdurrahman Yalçınkaya, bu belgenin doğruluğu ve geçerliliğini araştırıyormuş.
Bu araştırma sonucunda belgenin gerçek olduğu kanaatine varır ve bunu kesinleştirirse Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında yeni bir kapatma davası açacakmış.
Dedikoduyu yapan çevreler "Eğer bu belgeyle dava açılırsa, 11'e 0 kapatma kararı çıkar" diyorlarmış.
Bu yazdıklarım, Ankara'da son birkaç günün dedikodusu.
Dedikodu, parti genel merkezlerinde, hatta genel başkanlara kadar sirayet etmiş durumda.
Akşam Ankara barlarında konuşuluyor.
Bilmem doğru, bilmem yanlış.
Ancak bildiğim birşey var.
Böyle bir dava açılmasında en büyük memnuniyeti duyacak olan Adalet ve Kalkınma Partisi olur.
Çünkü böyle bir dava, iktidar partisinin aşağı doğru dönen grafiğini hiç kimsenin beklemediği ve ummadığı bir hızla yukarı çevirir.
Bu ülkede parti kapatma davaları ve hatta parti kapatmalarla hiçbi yere varılmadığını yakın siyasi tarihimiz net bir şekilde gösterdi.
Siyaset, yargı dahil hiçbir dış müdahaleyi kaldıramıyor.
Müdahale girişimleri genelde tam tersi sonuç veriyor.
Bu yüzden de ben bu durumun sadece bir dedikodu olarak kalmasından yanayım.
Bir partiyi kapatmanın en sağlıklı yolu halktır.
Kepeneği halk indirince bir daha açılmıyor.
Zorla indirilen kepenk, sermaye destekli olarak daha büyük dükkana taşınıyor.
Umut olmazsa olmaz
Çok canım sıkılıyor.
Olan bitene, Türkiye'nin içinde olduğu ortama falan değil. Canımı sıkan çevremdeki "karamsarlık"
İflah olmaz karamsarların karamsarlık nedeninin başında ise AKP geliyor.
Haklı bile olsalar benim iyimserlik damarımı köreltemiyorlar.
Onlara göre, "AKP Türkiye'yi batağa götürüyor"
Tam olarak öyle görmüyorum ama diyelim ki, haklılar. Türkiye, tek bir iktidarın batağa sürükleyip yok edebileceği kadar basit, zavallı, çaresiz bir ülke mi?
Diyorlar ki, "Tayyip Erdoğan diktatörlük düzeni kurdu." Kuramadı ama diyelim ki, kurdu.
Ne olur? Bana sonsuza kadar sürmüş bir diktatörlük düzeni söyler misiniz? Mussolini mi kaldı, Hitler mi, Franco mu? Biraz zaman kaybederiz, bir dönem sıkınü çekeriz geçer gider.
Diyorlar ki, "Bunlar Türkiye'yi bölecek"
Türkiye kolay kolay bölünmez. Bölüneceği yoksa kimse zorla bölemez. Bölüneceği varsa kimse karşısında duramaz.
Bilmeliyiz ki, her nesil kendi payına düşen acıları yaşar.
Benden 2 veya 3 jenerasyon öncesi, o cephe senin bu cephe
benim savaşıyor, 1. Dünya Savaşı'nın acılarım çekiyordu.
Benden 1 ve 2 jenerasyon öncesi 1. Dünya Savaşı'nm, onu görmeyenler 2. Dünya Savaşı'nm sıkıntılarını yaşadı. 27 Mayıs öncesi ve sonrasımn sıkıntılarını çekti.
Benden 1 jenerasyon büyükler ve benim jenerasyonum 12 Eylül'ü yaşadı. Terörle mücadelenin dertlerine katlandı.
Benden 1 jenerasyon sonrası terörle mücadelede binlerce can kaybetti.
Her şey oluyor, her şey geçiyor. Her şeyi görüp yaşıyoruz.
Bloklar oluşuyor, bloklar yıkılıyor. Rejimler çöküyor.
Rejimler kuruluyor.
Tarih akıyor.
Herkes kendi payına düşen iyiyi kötüyü yaşıyor.
Önemli olan karamsar olmamak.
Eşim, kendisiyle yapılan bir röportajda Nietzsche'den alıntıyla "Ümit etmek işkenceyi uzatır" demiş.
Katılmıyorum.
Umut olmayınca geriye kalan tek şey işkencedir.
Fatih Altaylı / Gazete Habertürk |